2035 Yılından Hayat Yoldaşıma Mektup

Sabina & Berat
ChatGPT Image May 27, 2025, 03_35_43 AM
Başlıksız-2

İlk Buluşmamız

29 Nisan 2025

ChatGPT Image May 31, 2025, 04_05_06 AM

Zamanın usulca dokunduğu satırlarda, bir ömrün içinden süzülen aşkın izleri var.
Bu mektup, geçmişle geleceği birbirine bağlayan kalpten bir köprü.

Zamanın Ötesinden: 2035’teki Biz

Sen bu satırları okurken, zamanın nasıl akıp geçtiğini fark etmiş olacaksın.
Günler geçerken biz de değiştik, büyüdük. Ama bazı şeyler var ki, zamana yenilmez;
mesela senin bana “Qara Moruğum” dediğin o an, içimde en sağlam yuvayı kurdu.

Hatırlıyor musun, hiç plan yapmadan çıktığımız o yolculukları?
Kulağımızda sevdiğimiz şarkılar, elimde senin en çok hoşlandığın keklik otlu çay…
Kahve değil, çünkü senin dünyan hep ince, özel detaylarda gizliydi.
O anlarda sadece biz vardık.
Ve hâlâ… şimdi, on yıl sonra, o şarkıyı duyduğumda duruyorum:
“Aç kapıyı, gir içeri… gönlüm bekliyor seni…”
dediğinde Özdemir Erdoğan, ben hep seni düşünüyorum.
Çünkü bazı insanlar zamanı durdurur; sen benim zamanım oldun.

Sabahları gözlerinin kenarındaki uykuyu silerken içimden “İyi ki benimsin” diyorum.
Sessizliğimiz, kahkahamız, bazen hiç konuşmadan oturduğumuz o anlar…
Hepsi hayatımızın en değerli sayfaları.
Gün doğarken, yatak odamızın penceresinden süzülen ışıkla birlikte bir şey uyanıyor içimizde.
Birlikte yaşlanmanın o güzel telaşı, yan yana geçirdiğimiz her günün kıymeti.

Evimiz…
Sadece bir yapı değil, yaşayan bir ruh gibi.
İçinde sadece duvarlar değil, anılar var.
Salondaki geniş pencerenin önünde büyüyen çiçekler, senin dokunuşunla canlı kalan raflar…
Her sabah güneş, balkonumuzdan içeriye gülümseyerek giriyor.
Deniz kokusu taşınıyor rüzgârla birlikte.
Kahvaltı masasındaki çaydanlığın tütmesi, çocukların sesleriyle karışıyor.
O an, dünya sadece bizim etrafımızda dönüyor gibi geliyor bana.
Ağaçların arasından yükselen hafif sis, kuşların sesi, fısıltılı bir huzur.
Ve sen…
O manzaranın tam ortasında, beni kendine her gün yeniden âşık eden bir sessizlikle oturuyorsun.

Akşamları salona yayılan kekik ve defne kokuları arasında, küçük ayak sesleri duyuluyor.
Umay’ın saçlarını örerken söylediğin ninniler hâlâ kulağımda.
Derin bakışlarıyla, küçük yaşında bile etrafındaki dünyayı değiştirmeye çalışan bir yürek o.

Ve Atilla…
Sabahları önce gelip yatağımıza tırmanıyor, küçük parmaklarıyla yüzümüze dokunuyor.
Gülüşüyle bütün evi aydınlatıyor.
O anlarda zaman duruyor.
Gözlerinde bizim hayallerimizin yankısı var.
Cesareti benden, şefkati senden almış gibi.
Ama artık biliyorum ki; o, kendine ait bir ışık yaratmış.
İçinde bizim hikâyemizin parıltısıyla büyüyor.

Bizim zenginliğimiz artık başka.
Artık biriktirdiğimiz şeyler anılar…
Her akşam sofraya beraber oturabilmek, birbirimizin gözünün içine huzurla bakabilmek,
çocuklarımızın sesleriyle dolu bir evde nefes almak…
En lüks hayat buymuş meğer.

Evimizin sesi bile huzur veriyor.
Pencereden dışarı baktığında gökyüzüyle göz göze geliyorsun.
Geceleri mutfağın sarı ışığında çay içtiğimiz o sessizlik…
Çocukların odalarından gelen yumuşak nefes sesleri…
Radyoda birden başlayan o tanıdık şarkı:
“Aç kapıyı, gir içeri… gönlüm bekliyor seni…”

Ve ben o an sadece seni, bizi ve 10 sene öncesini, yeni tanıştığımız günleri hatırlıyorum.
Sana baktıkça, geçmişle geleceğin arasında kurduğumuz o köprüyü görüyorum.

Şimdi tam burada, sana yazıyorum.
Geçmişten geleceğe bir köprü kuruyorum.
Aynı ben, ama daha sakin, daha sevgi dolu, daha çok bilen biri.
Ve hâlâ sende her gün başka bir şey keşfetmeye bayılan.
Çünkü aşk bir defalık değil, her gün baştan başlayan bir yolculuk.

Eğer bir gün unutur gibi olursan, bu mektubu aç.
Sana seni hatırlatsın.
Ve bana seni yeniden anlatsın.

İyi ki varsın, iyi ki bu hayatı birlikte kurduk.
Umay’ın saçlarında senin sabrın var,
Atilla’nın kahkahasında bizim umudumuz.
10 yıl sonra da, 50 yıl sonra da, aynı kalbimle buradayım.

Aç kapıyı, gir içeri… çünkü hâlâ, her şeyinle seninim.

3 Haziran 2035